top of page
Ara

Bartın

Güncelleme tarihi: 30 Kas 2021


Amasra, inkum ve güzelcehisar görmeyi istediğimiz yerler olunca 29 Ekim tatili de cuma gününe denk gelince değmeyin keyfimize, bunu bir fırsat bilip yola koyulduk ve Batı Karadeniz’in eşsiz güzellikteki yerlerini gördük, gelin beraber bu yolculuğumuza göz atalım.


İnkum


Gideceğimiz yerlere yakın olması ayrıca inanılmaz fotojenik ve güzel sahili bizi burada konaklamaya ikna etti. İnkum küçük bir sahil kasabası bize sakinliği huzur verdi.

Belki ekim ayında gittiğimiz için de olabilir lakin duyduğumuza göre yazları kalabalık oluyormuş özellikle de haftasonları. 3 km uzunluğundaki plajı ve ince kumuyla yazları da kendini bir hayli sevdiriyordur. Biz burada internette fotoğraflarını görüp çok beğendiğimiz İnkum terrace otel’de konakladık. Otel inanılmaz bir konumda İnkum’un sembolü olan denizin ortasında yer alan ağaçlı kayalığın hemen dibinde. Mavi panjurlu beyaz bungalow odaları dışardan görünüşü tam olarak “burada konaklamalıyım” dedirtiyor ama maalesef içerisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz çok bakımsız, tuvalette pencere açık olduğu halde bir koku hep var, mobilyalar eski ödenilen ücret bu bağlamda düşündürücüydü. Yapılan bir hatadan dolayı bir akşam da yakamoz suit odalarında konakladık ilk defa yapılan hata bizi sevindirdi diyebiliriz. Bu odanın manzarası kesinlikle çok daha iyiydi ve deniz tam olarak görünüyordu ayrıca odalar bungalow odalarına göre daha bakımlıydı. Lafın kısası şu ki otel konum, manzara olarak 10 numara 5 yıldız ama gelin görün ki otel yenilenmeli tarzı belki değiştirilmeli ordayken de aklımıza gelmişti TLC’de yayınlanan Bu Nasıl Otel! İsimli programa çıksa sonucu nasıl olur acaba diye. Bilmeyenler için Bu Nasıl Otel!’de en kötü otelleri dahi yenileyerek dönüştürüyorlar.

İnkum’da yeme& içme olaylarına girmedik çünkü merak ettiğimiz Saye ve Yuka inkum kapalıydılar.


Güzelcehisar



Bartın’dan Lav sütunlarına giden yola ve manzaraya hayran kalacaksınız. Lav sütunları mavi ile yeşilin buluştuğu noktada yer alıyor ve ortaya büyüleyici bir görüntü çıkıyor. Güzelcehisar Lav sütunları 80 milyon yıl önce volkanik patlamalar sonucu çıkan lavların soğuyup kristalleşmesi sonucu oluşmuş. Dünyada Kuzey İrlanda, İskoçya, Amerika ve Türkiye’de bulunuyor. Diğer ülkelerde bulunan lav sütunları yataymış Bartın’da bulunan lav sütunları ise hem dikey hem yatay olduğu için eşsizmiş. Ahşap yürüyüş yolu ve iskele yakın zaman önce yapılmış kesinlikle oranın ruhuna uyuyor ve üstünde yürüyüş yapıp etrafı keşfetmek güzeldi. Biz hayran kaldık, siz de mutlaka yolunuzu düşürmelisiniz. Amasra her ne kadar yaz rotalarından biri olsa da bizce Amasra’nın sonbaharı da görüntü ödülünü hakkediyor :)

Güzelcehisardan sonra Mugada sahiline gittik fakat sezon dışı olduğu için yalnız sahil ve dingin bir denizden başka bir şey göremedik. Ama yazın gidilip tekrar bakılabilinir.

Mugada sahili

Mugada‘da gözümüze kestirdiğimiz güzel bir restoran göremedik ve yemek için Bartın merkezde bulunan Mübeccel ilk durağımız oldu. Hamburgerlerini denedik fiyatlar ve lezzet ortalamaydı. Ayrıca, Gözlemeci Ulviye’ye gittik. Burada gözleme yemeden dönmemeliyiz diye düşünüyorduk çünkü alışılmışın dışında buraya özgü olan gözleme, hamuru piştikten sonra fesleğen ile aroma veriliyormuş ama gittiğimizde sacı kapattıkları için tadına bakamadık onun yerine mantı yedik biraz tuzlu bir mantı olsa da Ulviye ablanın sıcak ve samimi sohbeti tuzu yumuşattı. Burada ayrıca Ulviye gözlemeci dükkanına yakın olan Balmar marketinde de bu gözleme satılıyormuş.


Amasra

Amasra


Kuş Kayası Yol Anıtı
Kuş Kayası Yol Anıtı

Amasra’ya giderken ilk durağımız dünya üzerindeki tek yol anıtı Kuş Kayası Yol Anıtı oldu. Roma Dönemi’ne ait yol-dinlenme anıtı burası. Anıtta ilk zamanlarda şu anda olmayan bir de çeşme bulunmaktaymış. Roma Askerleri için dinlenme ve su ihtiyaçlarını giderme alanı olarak planlanmış. Kuşkayası’nda kayaya oyulmuş kartal ve Roma Askerinin heykeli bulunmaktadır. Yekpare kayaya oyulmuş olması bu tarihi yapıyı daha da etkileyici yapıyor. Tarihi bir gezintiye çıkmışken soluğu Amasra Müzesi’nde aldık. Amasra Müzesi'nde sergilenen önemli eserler; Quadriga Üstünde Nike, Glykon (Yılan Heykeli), Hadrian Torsosu (Zırhlı Gövdesi), Ceneviz Armaları ve Hitit Hançeridir. Amasra müzesine bu eserlerin yanında Kraliçe Amastris’e ait gümüş sikkeyi de (bir kadının adının yer aldığı ilk sikke) görme arzusuyla gitmiştik ama müzede uzun arayışımız sonucu bulamayınca müze görevlilerine sorduk ve aldığımız ilginç cevap “eser sergilenmiyor şeklindeydi”. Buradan çıktıktan sonra Fatih Sultan Mehmet heykeli bizi karşıladı. Bu heykelin burada olma nedenine gelecek olursak Fatih Sultan Mehmet buraya fethetmek için gittiğinde; hocasına “Lala, lala Çeşm-i Cihan (dünyanın göz bebeği) bu mu ola?” diye hayranlığını dile getirmiştir. Fatih Sultan Mehmet “Bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem, kalenin anahtarını bana getirin” mesajını kale komutanına göndererek şehri kolayca almıştır. Fetih sonrası şehirdeki iki kilise camiye çevrilir, bunlardan biri Fatih Camidir. Bu camiyi de görülecek yerler listenize ekleyebilirsiniz. Bu heykelden sonra sizi hepimizin gönlünde yer edinmiş Barış Akarsu'nun adını taşıyan park karşılıyor. Parkta çay bahçeleri ve oyun parkı bulunuyor küçük ama sevimli bir park.

Direkli Kaya
Direkli Kaya

Direkli kaya 7 metre uzunluğunda olup; buradan denizle bağlantılı havuz ve kayaya oyulmuş basamaklar ile mermerden bir iskele görülmektedir. Cenevizliler tarafından denizi aydınlatmak ve gözetlemek için inşa edildiği bilinmektedir. Kraliçe Amastris’in havuzunun olduğuna da inanılmaktadır. Bu sebeple Amatris’in Havuzu olarak da anılmaktadır.

Kemere köprüsü Zindan Adası ve Amasra’yı birbirine bağlayan bir Roma Köprüsüdür. 2000’li yılların başına kadar alt kısmında tekne imalat ve tamirat yerleri bulunmaktaymış. Tarihi köprüden yürüyerek ağlayan ağaç çay bahçesine doğru yürüyoruz. Bir yandan da ağlayan ağaç ne demek, nasıl gibi sorular aklımızda. Ağlayan Ağaç bir selvi ağacı denizden ve havadan aldığı nemi bünyesinde topluyormuş ve topladığı nemi ilkbahar ve sonbahar aylarında yağmur damlası olarak geri veriyormuş bu olay göz yaşına benzetildiği için ağaç bu adı almış. Burada bir kahve molası verip manzarayı bir İtalyan filmi izler gibi izledik.


Zeki Müren’in Amasra’yı küçük Capri’ye neden benzettiğini daha iyi anladık. Ağlayan ağaç tepesinden Amasra deniz fenerine doğru yürüdük daha sonra Boztepe’nin zirvesine doğru çıkmaya devam ettik ve müthiş bir Amasra manzarası bizi karşıladı. Burada dinlendikten sonra herkesin önerdiği Mustafa Amca'nın Yeri - Canlı Balık Restaurant’a gittik. Kesinlikle gitmeden önce rezervasyon yaptırmanızı öneriyoruz. Yoksa kapısında bizim gibi sıra beklersiniz özellikle hafta sonları veya tatil günlerinde gidecekseniz uzun kuyruklara maruz kalabilirsiniz.

Ünlü Amasra salatası çiçek bahçesi gibi. Güzel, çok dolu dolu bir salata gerçekten. Mezgit çok lezzetliydi lezzetinin sırrı balıkların burada çok taze olmasından ve pişirilme şeklinden kaynaklanıyor. Ayrıca mezgitin burada daha lezzetli olmasının başka bir nedeni ise mezgitin burada küçük ve lezzetli olmasıymış ama Marmara Denizine gelene kadar büyüyüp, lezzetini kaybediyormuş. Kalamar, karides ve mezelerinin de lezzeti yerindeydi. Fiyat ve lezzet performansı yüksek, gitmenizi öneriyoruz.


Amasra’ya yakın olan Gergece Şelalesi son durağımız oldu. Google mapste yer alan konum bilgisinden sonra şelaleye ulaşmak için bakir ve inanılmaz bir doğaya sahip bir patikadan yürümeniz gerekiyor. Henüz fazla keşfedilmemiş olan Gergece Şelalesi, gözlerden uzak kafamı dinlemek istiyorum diyenler için adeta bir cennet.


Valla Kanyonu | Ilıca şelalesi | Horma kanyonu


Son günümüz bize sonbahar sanattır dedirtti :) Sonbaharın geniş renk skalasına şahitlik ettik canım Küre Dağları Milli Pakında. Buraya gitmeyi ilk kez Nilay Örnek’in podcastine konuk olan yüksek orman mühendisi Cihan Erdönmez’den doğa sevenlerin Türkiye’de gitmesi gereken bir yer demesinden sonra kafamıza koymuştuk. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır diye öyle masalsı bir yer yani biz doğa severlere öyle geliyor. Küre Dağları milli parkı, Bartın ve Kastamonu il sınırlarını içerisine alan, 37,753 hektar büyüklüğünde çok geniş bir alanı kapsıyor bu yüzden biz sadece içerisinde yer alan 3 yere gidebildik bir gün içerisinde. Bunlardan ilki Valla Kanyonu oldu.

Kastamonu'nun Pınarbaşı ilçesinde bulunuyor ve dünyanın en derin ikinci kanyonu. 1994 yılında 4 öğrencinin burada kaybolup 14 gün sonra Cide ilçesinde çıkmaları sonucunda ülkeye adını duyurmuştur Valla Kanyonu. Önce orman içi patika yollardan yürüyerek ulaşıyoruz kanyona. Kanyon üzerinde Muratbaşı burgu seyir terası ve Kerte seyir terası olmak üzere iki adet seyir terası bulunmakta. Burgu seyir terası esnek yapıldığı için merdivenlerden çıkarken veya inerken sallanıyor nefesinizi hem bu aksiyon hem de manzara kesiyor. Seyir terasları üstelik oldukça fotojenik güzel fotoğraflarınızı anılarınıza eklemeniz garantili. Biletimizi aldığımız yere geri döndüğümüzde Erol’un Yeri Valla’da gözleme molası verdik. Çalışanlar samimi, sıcak kişilerdi burada bölgeden topladıkları mantarla yaptıkları gözlemeden ve patatesli kaşarlı gözlemelerinin tadına baktık. Mantarlıyı içimizden biri beğendi ama patatesli her zaman en şaşırtmayan gözleme çeşidi bizce burda da şaşırtmadı. Yemek molamızdan sonra Ilıca şelalesine gittik. Şelale yürüyüş yolu üzerinde bu dünyaya ait değilmiş gibi görünen yosunlarla kaplı ağaçlar, suyun döküldüğü yerde oluşan doğal havuz ve çevresindeki bitki örtüsü ile egzotik bir yerdi burası. Ilıca şelalesini gezdikten sonra Horma kanyonuna uğradık. 3 km uzunluğunda ahşap bir yürüyüş yolu yapılmış. Ahşap parkur çok güzel dizayn edilmiş yolun sonu ılıca şelalesine varıyormuş. Bizim İstanbul’a geri döneceğimiz gün olduğu için zamanımız kısıtlıydı buradan başlayıp Ilıca şelalesinde biten bir yürüyüş gezintisi yapmak isterdik ama iki ayrı yermiş gibi gezdik bu da yorucu olmayan bir gezinti fırsatı sundu bize. Bu yazının ana fikri Bartın etkileyici bir sonbahar rotası ve orman ne güzel, ne güzel!

.



150 görüntüleme0 yorum

Σχόλια


Post: Blog2_Post
bottom of page