İğneada, Kırklareli ili Demirköy İlçesine bağlı güzeller güzeli bir sahil beldesi. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu bölgeden; “1452 tarihinde Fatihinde Gazilerinden İne adlı gazi fethetmiştir. Karadeniz’de bundan başka ada yoktur. Her tarafı bine ve limandır. Harap bir küçük kalesi vardır. İçinde oduncu Rumlar oturur.” diye bahsetmektedir. Gölleri, denizi, subasar ormanları, tarihi ve kültürüyle İğneada da gezilecek çok sayıda alan mevcuttur. Gezilecek yerlere geçmeden önce kalınacak efsane bir yer olan longosphere glamping’den bahsetmek istiyorum.
Longosphere Glamping
Öncelikle hayatımıza özellikle son zamanlarda giren bir kelime, doğada tatil anlayışı. İngilizce bir sözcük olan ve büyüleyici, cazibeli anlamlarına gelen “glamorous” ile kamp yapmak anlamına gelen “camping” kelimelerinin birleşiminden doğan glamping, doğa içerisinde yüksek konfor ile tatilini geçirmek isteyenlere hitap eden bir tatil seçeneği olarak tanımlanıyor.
Bizde deneyimlemek çok istiyorduk ilk glamping konaklamamızı burada gerçekleştirdik ve çok memnun kaldık. Misafirlerine 3 farklı konaklama seçeneği sunuyorlar; Kaplumbağa plus çadır, Kaplumbağa çadır ve Sincap çadır. Kaplumbağa çadırlar bir çadırdan ziyade bungalov tarzındalar içlerinde duş ve tuvaletleri var. Biz tam anlamıyla bu deneyimin hakkını vermek istediğimiz için sincap çadırda kaldık.
Çadırda duş ve tuvalet bulunmamakta sadece yatak, minibar ve bizim canavar ismini verdiğimiz küçücük süper bir ısıtıcı bulunmakta. Ortak duş ve tuvalet nasıl olur diye çekinmeyin sürekli temizleniyor ve bence dişinizi fırçalarken veya yüzünüzü pijamayla yıkamaya giderken rahatsız olmuyorsunuz çünkü herkes öyle ve sizde o komünün bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz.
Yeşillikler içerisinde kurulmuş bu alan içerisinde Food&Wood restaurant bulunuyor sabah kahvaltılar burada servis ediliyor ayrıca lezzetli pizza ve hamburgerleri barındıran bir menüleri var fiyatlar ortalamaydı fakat alkollü içecekler bulunduğu konuma göre (Trakya) pahalıydı ;) .
Yinyang barı, kozalak kafesi, kendi barbekü,ızgaranızı yapacağınız alanlar ve kasaba sokağı bulunmakta. Aktivitelerden en çok ilgimizi çeken Happy Sapiens Macera Parkı oldu.
Saka, Ağaçkakan ve Kartal olarak üç parkur 35 oyundan oluşan macera parkında adrenalin depolayıp, mutlu oluyorsunuz.
Ayrıca yeşilliklerin içerisinde yer alan bir havuz bulunuyor, ve orda duyduğumuza göre bu havuz klor yerine tuzdan yararlanarak temizleniyormuş. Bir keyif olarak akşamları çadırınız önünde bulunan masaya yayılarak Trakya’da üretilen Trokya birasının tadına varabilirsiniz yok ben bira sevmem derseniz çeşitli şaraplarının tadına varabilirsiniz.
Ek bilgi olarak atv turuna katılmanızı şiddetle öneririz, longosphere glamping içerisinde yer alan aktivite ofisinden ayarlayabileceğiniz gibi çevresinde yer alan yerlerde daha uygun fiyatlı atv turları bulabilirsiniz. Gelelim yine en sevdiğimiz aktivite olan yeme&içme olaylarına; konum olarak iğneada sahiline yakın olduğu için yürüyerek sahile inebilir ve sahil hattında yer alan Dobrodosli Rumeli Köftecisinde masayı donatabilirsiniz. Fiyatları ve lezzeti yüzünüzü güldürecek. Menüde yer alan köfte, sucuk, tavuk, manda yoğurdu ve piyaz hepsini denedik beğendikte ama favorimiz köfteleri oldu fiyatlar İstanbul veya herhangi bir metropol şehrine göre uygundu.
Longoz (Su basar) Ormanları
Longoz ormanları; İlkbahar ve Kış mevsiminde yağış miktarının fazla olmasıyla tabanı sularla kaplanan ormanlık alandır. Avrupa’da da nadir bulunan bir ekosistemdir. Longoz Ormanları Milli Parkı içerisinde bulunan Mert Gölü ve Hamam Gölüne gittik. Mert Gölünde kano yapma hayalimiz vardı ama üzülerek söylüyorum ki gerçekleştiremeden geri döndük, kano kiralanacak yerler ile konuştuğumuzda ise o dönem (Haziran ayı) kuşların üreme dönemi olduğu için kano ile gölde açılmanın yasak olduğunu söylediler. Mert Gölü'nde bulunan kuş gözlem kulesini ziyaret ettik, nadir ormanlardan olan longozları hem de kuşları gözlemleyebilirsiniz. Ormanın içinde saklı bir güzellik olan Hamam Gölü’ne mutlaka ama mutlaka gidin üstüne yeni yapılan iskeleden nilüferleri ve ördekleri görebilirsiniz.
Beğendik Köyü
Karadeniz’in en batısında yer alan bir köydür. Beğendikten önceki en eski ismi Ayestafanos’dur. Anlatılan efsanelere göre karşısında yer alan Bulgaristan’a ait Rezova köyünü görüp ve karşı kıyısında yer alan bizim köyümüzü gören Kazım Dirik Paşa ( o olduğu düşünülüyor başka rivayetler Atatürk veya İsmet paşa yönündedir) iki köyü kıyaslamış olacak ki köyün bakımlı, özenilesi bir hale gelmesini emreder. Köy halkı ve ileri gelenleri bu isteği layığıyla yerine getirmeye çalışmışlardır, yıllar sonra köyün muhtarı gelen paşaya beğendiniz mi diye sorar ve Paşa’nın pek ala! beğendik, beğendik demesine istinaden köyün isminin beğendik adını almış olduğu söylenmektedir. Bizde pek ala! Beğendik :) Kumu, denizi, sahili direk sandalye açalım da oturup bu güzelliği içimize çekelim dedirten tarzdan.
Limanköy – İğneada Fransız Feneri
Beğendik köyüne gelmişken tarihi
Fransız fenerini de görelim dedik ve rotamızı fenere yönlendirdik. 1866 yılında fener Fransızlara yaptırılmış, halk arasında da adı Fransız Feneri olarak kalmış. Denizden yüksekliği 44 metre, kule yüksekliği 8 metre olan fener 20 mil uzaktan dahi görülebiliyormuş. Biz gittiğimizde çevresi inşaat halindeydi ve açıkçası bizi etkilemedi hatta hmm bu muymuş olduk, gitmek için gidilen yerlerden giderseniz listenize tik atarsınız.
Dupnisa Mağarası
Dupnisa; Bulgarca “oyuk, delik, mağara” gibi anlamlara geliyor. Dupnisa Mağarası Haziran 2003 tarihinden itibaren turizme açılmış ve ziyaretçileriyle buluşmaktaymış. Bizde misafiri olduk ve hem mağaranın bulunduğu bölgenin doğasından hem de mağaranın kendisinden oldukça etkilendik. Birbirine bağlı iki kat ve üç mağaradan oluştuğu için bilimsel olarak mağara sistemi olarak biliniyormuş. İçerisinde akan bir yer altı nehrinin bulunması burayı daha da gizemli kılmaktaydı. 16 türde yaklaşık 60 bin yarasa barındırdığı ve mağarada bulunan 1 santimetrelik sarkıtların yaklaşık 60 yılda oluştuğunu bu hesaba göre de yaklaşık 180 milyon yıllık bir mağara olduğunu öğrendik. Mağara girişindeki patika yol adeta cennete giriş yolu gibiydi. Ağaçlar, alttan gelen su sesi ve kuş cıvıltıları, yüzde hissedilen serinlik hissi bütün bunlar insana pozitif enerji veren bir deneyim olacağının haberini veriyordu. Geçtiğimiz bozuk yollardan sonra buna ihtiyacımız vardı doğrusu. Evet yollarının kaymak gibi olduğunu söyleyemeyeceğiz maalesef. Ama mağaradaki oluşumlara, sarkıtlara bakmaya ve onları bir şeylere benzetmeye doyamayacağınızı söyleyebiliriz. :) Giden birçok kişi yarasa görmüş ama biz köşe bucak yarasa arasakta rastlayamadık.
Önemli bir not olarak mağaranın sulu kısmı, yarasaların üremesi amacıyla her yıl 6 ay süreyle ziyarete kapatılıyormuş. Bu bölümün aydınlatılması da yapılmıyormuş. Kapılarını genellikle Mayıs ortasında yeniden açan mağara, Kasım'a kadar ziyaret edilebiliniyormuş aklınızda bulunsun.
Bu yazıyı kaleme aldığımız tarihte internette gördüğümüz habere göre ; Mağaranın girişinin çevresindeki eşsiz güzelliğe sahip orman arazisine yapılmak istenen apart otele İl Genel Meclisi tarafından onay verilmiş. Projeye tepki gösteren bölge halkı ve Mağaracılık Federasyonu, kararı yargıya taşımışlar. 2. derece sit alanı olan mağaranın umarız eşsiz güzelliğine zarar gelmez.
Comments